Yaylım ateşi! “Sözde mağrur şövalye…”

Hey gidi Mourinho! Meslekli, kelamda mağrur şövalye özde sefil Mourinho! Burnundan kıl aldırmayan ancak arttan gelip Okan Buruk’un burnuna saldıran biçare Mourinho! Yalnızca maçı değil kendini de kaybeden bilgisiz Mourinho!

Galatasaraylı yöneticiler “bu hareket Türk futboluna saldırıdır” diyor ya, bizler yıllarca Türk futboluna ve kıymetlerimize yapılan taarruzları gördük. Hakemleri ve medyayı zorbalıkla denetim edenlerin baş tacı edildiğini de gördük. Artık Türk futbolunun saldırılacak köşesi kalmadığını biliyoruz lakin dün kimleri eleştirdiysek, bugün de Mourinho’nun “küçüklüğünü” işaret etmekle yükümlüyüz.

Hey gidi Mourinho! 13 milyon Euro alacaksınız, rakibinizi bir sefer bile yenemeyeceksiniz, dönem uzunluğu “mağduriyet edebiyatı” yapacaksınız ve maç sonunda rakip teknik yöneticiye sinsi bir hücum düzenleyeceksiniz! Sadece mızıkçı bir karaktere sahip olabilirsiniz ancak temsil ettiğiniz koltuğu bu kadar küçük düşürmeye hakkınız yok.

Bu husustaki en hoş yorumu bir Fenerbahçe taraftarı yaptı esasen. “Ana avrat küfretmenin ete bürünmüş hali olan Okan Buruk’a yapılanı, Okan’a yapıldığı için değil de bize yakışmadığı için eleştiriyorum!” O yüzden yere düşen Okan Buruk, şampiyonluk gecesi ettiği küfürden sonra zati yerdeydi!

Hey gidi Mourinho! Aynadaki camı hohlayın ve yüzünüze bakın ne görüyorsunuz? Cukkanız sağlam olsa da yüreğiniz için okka yok! Bu saatten sonra hiçbir yürekli tartının kefesinde yeriniz olmadığını bilin. Avrupa medyası biçare halinizi manşetlere taşırken, Türk futbol medyası sizin gibilere yıllarca kurban oldu, varsın size de olsun! Yaptığınız hareket de tarihe “Pinokyo masalı” olarak geçsin.

Maça gelirsek, neyi konuşalım? Galatasaray’ın birinci yarıdaki futboluyla Fenerbahçe’yi şarampole yuvarladığını mı? Fenerbahçe’nin içler acısı halini mi? Çağlar’ı bu kadroya monte etmenin nelere bedel olduğunu hala göremeyenleri mi? Hakemle oynamayı rakiple gayret etmekten pahalı bulan Fred’in parmak oyuncusu olduğunu mu? Yoksa Osimhen’in alandaki bütün yabancılara bedel olduğunu mu?

Maçın konuşulacak en manalı konumu Sanchez’e ilişkin. Mükemmel bir hareketle kale çizgisinden çıkardığı top, geçen hafta Rafa Silva’dan yenilen goldeki Sanchez’i unutturup omuzlara taşımıştır. Sara’nın ve Toreira’nın verdiği çabanın de gecenin içinde yeri başkadır. Fenerbahçe’nin kulübedeki adamları alandakilerden pahalıyken, oyuncu tercihlerini bile yanlış kullanan Mourinho bu hezimetin baş sorumlusudur!

Asıl konuşulacak sıkıntı sahanın içindeki görüntü. Bu görüntünün oluşma kaidelerini yerine getiren futbolcular, yöneticiler varken, neyin marka bedeli? Bizler futbolda üçüncü dünya ülkesiyiz. Bu imgelerde ezeli rekabeti ebedi rezalete çevirmek isteyen futbolcuların varlığını da inkar edemeyiz, yöneticileri de. Galatasaraylı Barış Alper Yılmaz ve Kerem Demirbay’ın hakemin kırmızı kartına “buradayım” deyip cürmü kabullenmesiyle, her taşın altından çıkan Mert Hakan Yandaş’ın hakemin elindeki kırmızı kartı görüp saklambaç oynaması “karakter meselesidir!”

Ne acıdır ki akvaryum içinde uzunluk verenlere etiket verenler ülkesiyiz. Bizler zarfından kuşlar çıkan mektuplar göndersek de aradığımız zarafete ve kardeşliğe ulaşılamıyor! Zira görüşlerdeki netlik de bozuldu mertlik de.